Ana Sayfa

berlinturkbanner

berlinturkbanner

Coşkun Kartal

Coşkun Kartal  |  BERLİN

YAZARIN TÜM YAZILARI

SOĞUK SAVAŞIN MERKEZİ BERLİN (2)

Soğuk savaş dedikleri şey, iki kutuplu dünyada “karşı tarafın” yüreğinde dehşet duyguları uyandırarak harekete geçmelerini önlemekti!

Bu yaklaşım, başlangıçta, Hiroşima ve Nagasaki’de iki kez yüz binlerce sivili katlederek denenmiş olan atom bombasının daha da geliştirilmesini ve bir seferde milyonlarca kurban alabilme kapasitesine ulaşılmasını da hedefliyordu. 

İki taraf da, “bilim’e büyük önem vererek”, tüm devlet olanaklarını seferber ederek, silahlanma yarışında büyük adımlar attılar ve nükleer başlıklı füzelerin, okyanuslar aşarak bir kıtadan diğerine ulaşmasını da sağlayan bir “dehşet dengesi” oluşturdular. 

Öyle bir dengeydi ki bu, dünyanın en batısındaki Küba’dan en doğusundaki Vietnam, Kamboçya Laos’a kadar çok geniş bir alanı, daha doğrusu  “bütün dünyayı” kapsıyordu.

Berlin, işte bu büyük dehşet dengesinin tam orta yerinde duruyordu.

Zira, terazinin iki kefesinde birbirini “dengeleyen” süper güçlerin ordularınınbirbirlerine en yakın, hatta neredeyse yüz yüze oldukları noktalar Berlindeydi.

Birbirleriyle çatışmak için kıtalararası füzeler fırlatmalarına gerek yoktu.

Batı kesimindeki , karşı tarafa karşı koşullanmış sarhoş birkaç askerin, kafayı bozup çakaralmaz birkaç tüfekle karşıya ateş açmaları bile “kelebek etkisi”ne benzeyen dalgalarla koca küreyi bir ateş topuna çevirme potansiyeli taşıyordu!

Doğrusu, Berlin duvarının yapılmasından sadece bir yıl sonra , dünyanın ateş topuna dönmesine  ramak kalmıştı.

ABD’nin burnunun dibinde “devrim yapmış” bir ada ülkesi olan Küba etrafında , 1962 Ekiminde , temelde ABD’nin “Küba’yı karşı tarafa yedirmemek” politikası, Sovyetlerin, bu ülkeyi “koruma” gerekçesiyle nükleer başlıklı füze yerleştirme girişimi sonucu kriz çıkmıştı.

Amerika, daha önce asker çıkararak sosyalist yönetimini yıkmaya çalışıp beceremediği ada ülkesi Küba’yı gemileriyle abluka altına almış, Sovyetler buna sert tepki göstermişti.

Bu kriz, NATO ve Amerikan üslerinin bulunduğu 8-10 bin kilometre uzaklıktaki, Sovyetlerin burnunun dibinde bulunan bir başka ülkeyi, Amerikan nükleer başlıklarının bulunduğu Türkiye’yi de pazarlık masasının ortasına getirmişti. Dünya, her an patlayabilecek üçüncü büyük savaşın dehşetini yaşamıştı.

Ben o zaman on bir yaşında ortaokul birinci sınıf öğrencisiydim.

O yaşlarda birbirimizden öğrendiğimiz şöyle bir tekerleme söylediğimizi anımsıyorum:

Bir iki üçler 

Yaşasın Türkler 

Dört beş altı

Almanya battı

Yedi sekiz dokuz

Ruslar domuz!

İkinci dünya savaşı sonrasının, Türkiye’de çocuklara “Polonya battı” ve “Alman domuz” şeklinde söylenen tekerlemesi, soğuk savaş döneminde kılık değiştirerek “Ruslar domuz” şekline bürünmüştü.

Küba krizinin olduğu dönemde, her ne kadar halk ülkeye yerleştirilmiş Amerikan nükleer başlıklarından pek haberdar olmasa da, sıcak bir savaşın endişesini iliklerine kadar yüreğinde hissediyordu.

Çocuklar arasında bile şu türden diyaloglara rastlanabiliyordu:

En büyük düşmanımız kim?

Ruslar!

Ruslarla savaş çıksa gider misin?

Giderim, sen gider misin?

Ben de giderim!”

Soğuk savaşta taraf olduğumuz yetmezmiş gibi, çocukları bile karşı tarafın keskin düşmanı olarak koşullandırmak da ihmal edilmiyordu.

Küba krizi, 1962 yılının Ekim ayında birden bire parladı ve iki tarafın Küba ve Türkiye’deki nükleer başlıklı füzelerini karşılıklı olarak sökmekte anlaşması sonucu sona erdi.

Türkiye’nin görüşü bile sorulmamıştı. Ortam göreceli olarak yumuşamıştı ama soğuk savaş en güçlü dönemini yaşamaya devam ediyordu.

Berlin de adeta bu soğuk savaşın”ortak başkenti” idi.

Almanca konuşan sakinlerinin 20-25 yıl önce dünyaya dehşet saçtığı dörtlü işgal altındaki bubölünmüş başkent, sık sık yeni gerilimlerin odağı oluyordu.

Doğu ile batı arasındaki sınır kapısı haline getirilen ve zaman zaman “casus değişimlerinin yapıldığı yer” olarak bilinen Brandenburg kapısı, bölünmüşlüğün sembolü gibiydi.

Ara sıra Demokratik Alman Cumhuriyeti askerleri Batı Berlin’le teması sağlayan kara ve tren yollarını kesiyor, batılı müttefik ülkeler buna Batı Almanya’dan Batı Berlin’e erzak ve malzeme taşıyan uçakların kurduğu “hava köprüsü” ile yanıt veriyordu.

Doğudan batıya kaçmak isteyenler oluyor, bunlardan bazıları doğu askerlerinin ateşi sonucu hayatını kaybediyordu.

Berlin duvarı giderek mayınlı alanlarla da tahkim etkiliyor, batılı ülkeler ise Batı Berlin’e desteklerini göstermek için çeşitli hamleler yapıyorlardı.

Örneğin, Batı Berlin’de doğu kesimi ile sınır olan Brandenburg kapısına kadar giden geniş cadde olan Strasse des 17. Juni (17 Haziran)bulvarında, batılı işgal güçleri, doğuya gözdağı vermek için askeri geçit töreni (Militaerparade) düzenliyor ve Amerikan tankları, füzeleri, silahları bu geçit töreninde sergileniyordu.

Amerika’nın ilk İrlandalı ve Katolik Başkanı John F.Kennedy,  26 Haziran 1963’de batı Berlin’e gitmiş ve duvarın “beri” tarafından karşıya bakarak yaptığı konuşmada, 

Ich bin ein Berliner!” demişti.

Ben bir Berlinliyim.

Başkan Kennedy, bu sözüyle karşı tarafa, “ayağınızı denk alın, batı Berlin’e bir şey yapmaya kalkmayın, arkasında biz varız!”demek istiyordu.

Kennedy, Berlin duvarına yakın, tehlikeli  sayılabilecek bir noktadan bu konuşmayıyaptıktan sonra güven içerisinde ülkesine döndü.

Ülkesinde beş ay daha yaşadı ve Kasım ayında Dallas’ta üstü açık bir araçla halkın arasında ilerlerken, bir binanın üst katından açılan nokta ateşi sonrası hayatını kaybetti.

Türkiye’de, sabah haberlerini sunan radyo spikerinin, haberi verirken sesinde hissedilen ağlamaklı ton, Kennedy’ in ölümünün yarattığıüzüntüyü anlatıyor gibiydi.

Halk arasında, “bu işi o kahrolasıca Kruşçev yaptırdı!” diyenler pek çoktu. Kruşçev, dönemin sıra dışı Sovyetler Birliği lideri idi. 

İnsanlara, Kennedy’nin ölümünü, daha birkaçay önce dünyanın başını derde sokmanın eşiğine getiren soğuk savaş’la ilgilendirmek kolay geliyordu.

Ancak bu savlar tutmadı. Kennedy’nin, bugün bile nedeni tam ortaya çıkarılamayan katli pek çok yere bağlansa da Sovyetler Birliği ile hiçbir ilgisi kurulamadı. Berlin’deki ateş çemberinin içinde sert ifadelerle konuşan ve oradan sağ salim ülkesine dönen Amerikan başkanını, kendi ülkesi koruyamamıştı. Berlin ise soğuk savaşın merkezi olmaya devam ediyordu. (Devam edecek)