Herşeyin bir sevdası olduğu gibi koltuğun da bir sevdası var; amansız bir hastalık gibi... İnsanın kıçından başlayıp tüm organlarını kaplayan, beyni çalışmaz hale getiren amansız bir hastalık. Sanki biraz iyileşmesi zor bir hastalık gibi...
Koltuk sevdasının en ağır tramalarının acısını yurttaşlar çeker, sıradan ruhların değil, inanılmaz hırslı ruhların savaş arenası dır burası... Sadece en güçlüler ve en kötücüller götürür bu işi! Rekabeti, yarışı bile çirkinleştirir, ayak oyunları seni beni bile şaşırtır. Şaşırtır vallahi! İnsanı dininden imanından eder.
Koltuk uğruna dostluk sadece sözlükte bir sözcük olarak kalır. rakipleri en büyük düşmanlarıdır. Bazıları ise o koltuğu hak etmek için oyunu kurallarına göre oynarlar. Koltuğa ulaşmak için her yol mübahtır çok kötücül sonuçlar doğurur.
Hiçbir şeye benzemez koltuk hırsının yarattığı yıkım... Hiçbir gücü benzemez, koltuk aşkının tutkusu, hazı... Oniki Eylül sürecinde çoğu siyasetçiye siyasi yasaklar getirilmişti uzun süre, tabi hak verilmez alınır hesabı sonra o siyasi yasaklılarının hepisi, o haklarını teker teker aldılar yeniden, ülkende dış güçlerin Nato mermer Nato kafaların, Avrupa Birliği aşklarının uzantıları da olunca, imkansızlar karşına birden imkanlı olarak çıkar. Çıkartırlar adama!
Refah Partisi Genel Başkanlığını yapan rahmetli Necmettin Erbakan 'da bu süreçte siyasi yasaklılardan biri idi... Hiçbir fikir birlikteliğin olmadığı ama yurtseverliğin den ve dürüstlüğünden asla kuşku duymadığım bir siyasi lider di rahmetli Erbakan...
T.C. Ziraat Bankası Karşıyaka şubesinde çalışıyorum o zaman, doğduğum, büyüdüğüm, evlenip çıktığım mahallemde, tam da aynı hizada Karşıyaka Polis Karakolu var. Dediler ki sayın Necmettin Erbakan Karşıyakaya geliyormuş, şu saatte buradan geçecek... Eeee Sabriye Güler durur mu? İlla Necmettin Erbakanı göreceğim... Bankamızın müdürü beni ikaz etti ama kim dinler, kusura bakmayın müdür bey dedim, ben çıkacağım... Baktım kendisi de benimle birlikte çıktı.
Çıktım bankanın önüne beklemeye başladım, baktım büyük bir gürültü ile rahmetli Erbakan, mercedes arabanın üstü açık kısmından herkese el sallayarak geçiyor.
Ben de el salladım, modern bir kadının işyerinin kapısından, resmi bir devlet bankasının kapısından kendisine el sallamasını, üstelik herkes biraz ürkek, korkak iken Erbakan'ın dikkatini çektiğini anladım, gözden uzak olana kadar bana el salladı, sadece benim bulunduğum tarafa...
Biz rahmetli Erbakan Hocayla birbirimizi hiç tanımadan bir bağ kurmuştuk... Güven bağı, inandırıcılık, vatan sevgisi, farklıların da ortak noktada buluşabilme farklılığı...Kimbilir belki de aynı şeyi sayın Erbakan Hoca yüzlerce kere yaşamıştır, orasını kimse bilemez.
Bir koltuğa oturmanın da, o koltuğu taşımanın da elbette bir bedeli vardır. Bedeli ne olursa olsun, koltuk hırsı asla aklın önüne geçmemeli...
Son günlerde en beğendiğim, çizgisi, tutarlılığı, öngörüsü ve Türkiye sevdası kitleleri sürükleyen, gençlikliğin idolü, fikir ve dava adamı sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ'dır. Niçin esir alındığı ve önünün kesilmek istendiğini anlamıyorum, demek ki kimse bunun olmasını istemiyor.... Uyarıcı alarm görevi veriyor. Varlığı ve düşünceleri birilerini ciddi şekilde rahatsız ediyor. Demek ki bookkk torbasına mızrak saplıyor.
Birileri sırf koltuk hırsı uğruna birilerini harcıyor, artık bunu herkes ama herkes biliyor. Allah hiç kimseyi hırsının aklının öünüden yürümesine fırsat vermesin... Hırs iyidir, yol açar, insanın hayatta çıtasını yükseltiyor ama amaaaa aklın önüne değil, arkasında olursa mantıklı! İyicil bir yol gösterici olur.
Neyse arkadaşım, ben de öyküler bitmez, açıkçası bir öleni geri getiremeyiz, bir de kaybolan güveni...
Bizim ekranlardan güvensizlik akıyor.
Vazgeçmemek insanı esir eder.
İnsan vazgeçmeyi bilmeli derim...
Hem kendine hem de etrafına yapacağı en büyük iyilik budur.
YanıtlaYönlendir
Tepki ekle