Geleneksel Türk müziğinin makamsal ve ritmik sistemlerinden yararlanarak hazırladığı bale ve opera yapıtlarıyla tanınan besteci ve orkestra şefi Çetin Işıközlü, yarım asırlık sanat hayatına ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulundu.
Işıközlü, küçük yaşlarda ailesinin yönlendirmesiyle müziğe başladığını dile getirerek, Ankara Devlet Konservatuvarının 1954-1955 yıllarında açtığı sınavı kazanarak, kompozisyon bölümünde eğitim almaya başladığını anlattı.
Konservatuvar eğitimi sırasında bugün eşi olan Işıl Işıközlü'ye aşık olmasından dolayı yola çıkarak ilk kez bir eser yazma başladığını dile getiren sanatçı, o eserin de dünya repertuvarına giren ilk ve tek Türk balesi "Judith" olduğunu söyledi.
Işıközlü, kendisinin müziklerine, Alfred Rodrigues'in ise koreografisine imza attığı Judith balesinin 1969'da dünya prömiyeri yaptığını hatırlatarak, "O zaman Ahmet Adnan Saygun'un öğrencisiydim. Yani bu eser öğrenci iken yapmış olduğum bir şeydi ve o bale sevgili eşim Işıl'a ithaf edilmiştir." dedi.
Yaşar Kemal'in "Ağrıdağı Efsanesi" romanından esinlenerek bir opera hazırladığını da anlatan Işıközlü, şöyle devam etti:
"Romanda konunun geçtiği mahallede yani Doğubayazıt'taki İshak Paşa Sarayı'nda 1999'da, Türki cumhuriyetlerden Kazakistan, Özbekistan, Gürcistan ve Azerbaycan'dan ve bizden birçok ünlü kişinin katıldığı benim yönetimimde bir konser oldu. Bütün dünyaya canlı yayın yapılmıştı. Bu opera, daha sonraları Ankara Devlet Operası ve Balesi Genel Müdürlüğünün ilk CD kaydı oldu. Dünya pazarında satış listelerine giren tek Türk operası oldu. Ayrıca İtalya'da bestseller olmuştur. Avusturya ve Almanya gibi iki önemli ülkede de CD listelerinde 2 yıl liste başında kalmıştır ve dünyanın her yerinde hala satılmaktadır."
Çetin Işıközlü, yarım asırlık sanat hayatında 40'ın üzerinde esere imza attığını ama bu eserler içerisinde kendisi için en önemli eserlerin dünya satış listelerinde yer alan eşine yazdığı "Judith" ile Yaşar Kemal'in aynı adlı romanındaki motiflerden yola çıkarak yazdığı "Ağrıdağı Efsanesi" eserinin olduğunun altını çizdi.
Eşinin kendisine sanat hayatında çok büyük ilham kaynağı olduğu ve kızlarının adını da Bestem koyduklarına işaret ederek, aynı zamanda hayatı boyunca tatil dönemlerinde bile çalıştığına dikkati çeken Işıközlü, "Piyano, konçerto ve senfonik eserlerim var. Türkiye'de en çok opera yazan kişiyimdir. Fatih Sultan Mehmet hakkında 'Fatih 1453' isimli 7. operamı da yazdım. Opera da, bale de, senfonik eser de yazdım, piyano solo da yazdım. Sadece quartet yazmadım. İlle de bir besteci her türlü şeyi yazar diye bir şey yok." diye konuştu.
Türkiye'de bale ve opera sanatının birçok aksiliğe rağmen çok iyi bir konumda olduğu yorumunda bulunan ünlü besteci, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Hangi sanat türü olursa olsun gençler yurt dışında ödüller kazanıyor, şaşırtıcı derecede büyük başarılar var ve İstanbul'da her gün her yerde başka bir sanat olayı var. Tabii eğer 1936'da Atatürk, Ankara Devlet Konservatuvarını kurmasaydı bu gemi olmazdı. Çünkü bu konservatuvar bir çekirdek. Şimdi İstanbul, İzmir, Mersin ve Adana derlen o çekirdek büyüdü. Bugün Türkiye'nin her yerinde, Doğu'da da birçok sanat olaylarına şahit olmak mümkün."
Türk insanının hiçbir zaman müziksiz kalmaması gerektiği temennisinde bulunan Işıksözlü, sözlerini, "Müzik gerçekten kuş sesinden en büyük senfonilere kadar geniş yelpazede olan bir şey. Bunların içerisinde insanı insan yapan, insanı düşündüren tabii ki klasik müzik. Entelektüel olmak ve duyguları daha hümanist daha insancıl bir şekilde vermek üzere klasik müzikten ayrılmamak lazım." diye tamamladı.