Ana Sayfa

berlinturkbanner

berlinturkbanner

Dr. A.Atilla Doğan

Dr. A.Atilla Doğan   |  BERLİN

aatilladogan@gmail.com

YAZARIN TÜM YAZILARI

Veri yoksa bilgi yok, bilgi yoksa sorun çok

Almanyalı Türkler hakkında ilk okuduğum kitap Günter Wallraff’ın “En alttakiler” -Ganz unten- adlı çalışmasıydı. Yaklaşık 250 sayfalık kitabı bir solukta okumuştum. Türkiye’nin büyük çoğunluğu gibi benimde Almanya’da yaşayan ve yaşamış akrabalarım vardı ve o kitabı okuyana kadar o akrabalar hakkında hep “Bir elleri yağda, bir elleri balda” olarak düşünmekteydik. Yetmişli ve seksenli yıllarda ileri teknolojiyi bizden önce takip eden, bunlara hep bizden önce sahip olan, bu insanlara hep imrenilirdi. Hele yaz aylarında Türkiye’ye gelirken yanlarında getirdikleri hediyeler ile kalplerimizde hep müstesna yerleri vardı. 1986 yılında okuduğum “En alttakiler” den sonra, bir farklı bakmaya başlamıştım akrabalarıma, hep imrenilen bu insanların ne dertleri vardı kim bilir?

Nitekim bu kitabın yayınlanmasının ardından, Almanya’daki Türklere yönelik yargılar da, algılar da önemli değişimler olmaya başladı. Almancılar hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlerin sayıları giderek artmaya başladı. İsviçreli yazar Max Frisch’in “işgücü istedik, ama insanlar geldi” tespitinde olduğu gibi Günter Wallraff’ın kitabından sonra, herkesin aklına “misafir işçilerin”, insan oldukları akıllara gelmişti.

Merak büyüktü, kimdi bu insanlar? Kaç kişilerdi? Hangi yaş grubunda ne kadar insanımız vardı? Kimler nerede çalışmaktaydı? Vatandaşlık durumları neydi? Ne yer, ne içerlerdi? Nasıl yaşarlardı? Çok şey merak edildi. Bu merakı gidermek için bilgi gerekiyordu ve 1985 yılında Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Aile , Kadın ve Entegrasyon Bakanı Armin Laschet’in öncülüğünde o yılların Almanya Başkenti Bonn’da Türkiye Araştırmalar Merkezi (Zentrum für Türkeistudien e.V) kuruldu. İyi ki kuruldu. Çünkü birçok araştırmacının bilgi kaynağı bu Merkez oldu.

Sonraki yıllarda Türkiye’de birçok araştırma merkezi kuruldu. Bu merkezlerin bir kısmı çok verimli çalışmalarda bulundu. Bu çalışmalar günümüzde de devam etmekte olup, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında yaşamakta olan Türkler hakkında merakımız bir nebze olsa da giderilmektedir.

1961 yılı esas alındığında, geçici işgücü göçü olarak başlayan sınırötesi yerleşiklik olarak devam etmekte olan bu hareketliliğin 60. Yılı yaşanmakta.  Bu süre içinde Türkiye’den Almanya’ya kimler geldi, kimler geçti? Almanya’daki Türkler denildiğinde herkesi aynı sepete koymak ne kadar doğru? Almanya’ya bir dönem gelmiş, sonra Türkiye’ye dönmüş olanların dışında yapılacak tüm sınıflamalar kendi içinde birçok sınıflamaya ayrılacaktır. Örneğin dört kişilik bir aile de anne Türkiye doğumlu ve evlilik yoluyla göç etmiş, baba Almanya doğumlu işçi çocuğu, çocuklar Almanya doğumlu ve Alman vatandaşı. Bu küçük örnek bile Almanya’daki Türkleri sınıflandırmanın ne kadar karmaşık olduğunu göstermektedir? Birey olarak ele aldığımız takdirde Almanya’daki Türkleri; Almanya ve Türkiye doğumlu olarak ikiye ayırabiliriz. Bu takdirde Türkiye doğumlu Alman vatandaşları, Almanya doğumlu Türk vatandaşları gibi yeni sınıflamalar karşımıza gelecektir.

Almanya’daki Türkler kimdir? Öğrenci olarak gelenler, işçi olarak gelenler, işçi çocuğu olarak gelenler, işçi eşi olarak gelenler, evlenerek gelenler, 80 öncesi iltica edenler, 80 sonrası iltica edenler, etnik ilticacılar, kamu görevlisi olarak gelip kalanlar, ticaret yapmak üzere gelip kalanlar, anne-babası Türk olup Almanya’da doğanlar, ebeveynlerinden bir Türk olup Almanya’da doğanlar ve bu sınıflama dışında kalan diğerleri. Görüldüğü gibi Almanya’daki Türkleri ortalama bir genellemeyle sınıflamaya kalktığınızda karşınıza 12 değişik grup çıkmaktadır. Her bir grubun kendine özgü özellikleri ve öyküsü bulunmaktadır? Her bir grubun diğerlerinden farklı avantajları veya sorunları bulunmaktadır?

Bu göçün ya da hareketliliğin her iki toplumun sosyal ve ekonomik yapısına olan etkileri nelerdir? Almanya’nın işgücü ihtiyacı için 1961 yılında Türkler tercih edilmese bugün nasıl bir Almanya olurdu? Kesin sayıları belli olmayan Türklerin gelecek yıllarda Almanya’daki durumu ne olacaktır? Sorular çok, bu sorulara cevap arayan araştırmalar da var. Ancak Türkiye ve Almanya arasındaki siyasi, sosyal ve ekonomik öncelikler nedeniyle bu araştırmaların hep bir tarafı eksik kalmakta, ortaya konulan verilerin güvenliğine yönelik şüpheler oluşmaktadır.

Başlıkta ne demiştik, “Veri yoksa bilgi yok, bilgi yoksa sorun çok!”