Ana Sayfa

berlinturkbanner

berlinturkbanner

Dr. A.Atilla Doğan

Dr. A.Atilla Doğan   |  BERLİN

YAZARIN TÜM YAZILARI

Pastörize süt!

Süt nasıl pastörize edilir? Sütte pastörizasyon işlemi, sütün belli bir sıcaklığa kadar ısıtılıp aniden soğutulması ile gerçekleşir. Isıtma sıcaklığı 72°C ile 75°C arasındadır ve 15 - 20 saniye sürer. Sonrasında süt 5°C ye soğutulur. Peki süt neden pastörize edilir? Çünkü bu işlemle insan sağlığına zararlı olan bakteriler yok edilir ve sütün dayanma süresi artırılır.

Neden böyle bir soru soru sordum? Neden yazının başlığı ''Pastörize süt!''

Konumuz ne süt ne de sütçülük! Konumuz küresel nizamın yeniden inşa edildiği günümüzde kimi maceracıların toplumsal pastörizasyon hatta starilizasyon vaadi ile iktidara gelme çabalarıdır.

Gıda mühendislerinin alanıdır bu konu! pastörizasyon ve sterilizasyon aslında her ikisi de aslında bakterileri parçalamak için gıdayı ısıtma işlemidir. Sterilizasyon bakterileri neredeyse tamamen ortadan kaldırırken pastörizasyon sadece azaltır. 

Peki toplum mühendisleri neden bu alana ilgi göstermeye başladı?

''Suç işleyen yabancıları sınır dışı edelim!'' 

Bu sloganı huzur içinde yaşayan insanların arasına kamyonla, araçla  dalan yabancı kökenli saldırganların terör eylemlerinden sonra söylediğinizde itiraz eden çıkabilir mi? 

Tam aksine bırakın itiraz etmeyi barış içinde yaşayan, çalışan ve üreten tüm yabancıların potansiyel terörist olabileceğini düşünerek ''sadece suç işleyenleri değil,tüm yabancıları sınır dışı edelim!'' diyenler çıkmaz mı? Çıkabilir, açıkça söylemeseler de bazılarının akıllarından böyle bir düşünce rahatlıkla geçebilir.

İşte bu düşünceler akıllardan geçmeye başladığında toplumsal pastörizasyon işlemi harekete geçer.

Örneğin; '' Sığınmacılara artık nakit yardımı yok. Sığınmacıların bakımı nakdi yardımlardan ayni yardımlara dönüştürülmelidir. Yerleşik olmayanlara yönelik sosyal yardımlar iptal edilmeli ve büyük ölçekte ülkelerine geri gönderilmelidir.'' bu vaat büyük oy getirir!

Ardından '' İltica yasasını sıkılaştırın. İltica geçici bir kalıştır ve sığınma nedeninin ortadan kalkmasıyla sona erer. Mültecilerin kendi bölgelerinde bakımı önceliklidir. Pek çok insan Almanya'ya bile gelmemeli.'' bu söyleme sadece nativ Almanlar değil, yabancı kökenli yerleşikler bile şapka çıkarır!

Devam edelim, ''Vatandaşlığa geçişler durdurulmalıdır. Otomatik olarak Alman pasaportu alma hakkı yoktur.'' Bu vaatte oy getirir mi? Getirir!

''Vatandaşlık parası değil, çalışmak tekrar değerli olmalı! Vatandaşlık parası etkinleştirici bir temel gelire dönüştürülmeli ve vatandaşlarla ve yasal olarak ikamet eden AB vatandaşlarıyla sınırlandırılmalıdır.''  Bu vaadi ben de çok beğendim! Yıllarca yatarak para alanlar gözüme batıyordu!

Neyse çok fazla uzatıp toplumsal pastörizasyon heveslilerinin propagandasını yapmayalım. Ancak şunu yazmadan geçemeyeceğim; ''İfade özgürlüğünü savunuyoruz. Almanya ve AB'de politikacılar ve yetkililer tarafından ifade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik tüm girişimlere karşı mücadele ediyoruz. GEZ ücretleri kaldırılmalıdır.'' İfade özgürlüğü mü dediniz! Harikasınız bir de GEZ ücretlerini kaldıracaksanız bırakın ana muhalefeti; tek başına bile iktidar olma şansınız olabilir!

Ne kadar mizaha vurup da yumuşatmaya kalksak bile 23 Şubat 2025 günü yapılacak seçimin olası sonuçlarını düşündüğümde hiç de mizahi bir durum olmadığını görüyorum. Çünkü bu işler en zayıf halkadan başlayıp kopa kopa gider! 

Önce kriminal yabancıları hedef tahtasına koyarız! Sakın yanlış anlaşılmasın suçluların sözcülüğünü yapmak gibi bir düşüncem yok! Ancak  çağdaş maddi ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri suç ve cezanın şahsiliği ilkesidir. Bu kural gereğince, kişi ancak kendisinin işlediği fiiller nedeniyle sorumlu tutulabilir, başkasının işlediği fillere iştirak etmedikçe sorumlu tutulamaz. Peki yabancı kökenli biri suç işlediğinde hele bu suç infial uyandıran bir suç ise çoğunluk toplumundaki tüm yabancılar yargılanmıyor mu? Yargılanıyor! En azından bakışla, sözle, tavırla ve dışlamayla yargılanıyor!

Nerden biliyorsun diyenler için bir anımı anlatayım.80'li yılların başında İtalyan bir mektup arkadaşım vardı. İngilizcemizi ilerletmek için o yıllarda böyle arkadaşlıklar çok popülerdi. Güzel şeyler yazıyorduk birbirimize! Ben onu İstanbul'a davet etmiştim. O da beni Verona yakınlarında oturdukları küçük bir yerleşim yerine davet etmişti. 1981'de Ağca'nın Papa suikasti sonrası sanki bu suikastin suç ortağı ben mişim gibi hakaret gördüm. Mektup arkadaşım(!) yazdığı zehir zemberek bir mektupla gönderdiği tüm fotoğrafları geri istemişti! Doğal olarak irtibatımız kopmuştu!

Maalesef kriminal insanlar ile başlatılacak bu pastörizasyon süreci zamanla starilizasyona dönüşecektir.

Diyelim ki, yabancı kökenliler kendi isteği ya da baskılar sonucu Almanya'yı terk ettiler! Yani ilk aşama olan pastörizasyon süreci tamamlandı! Aslında bu süreç Almanya ile de sınırlı kalmaz AB ülkelerinin tamamında yabancıları geldikleri ülkelere geri dönmeye zorlayan bir dalga başlar! 

Ardından AB ülkelerinden gelenler gittikleri diğer AB ülkelerinde göze batar! Onlar ikinci aşamada ülkelerine dönmek zorunda kalabilir. 

Peki gönderilecek memleketi olmayan ama steril olarak görülmeyenler ne olacak? Örneğin farklı cinsel tercihleri, farklı siyasi tercihleri ya da engelliler de yeni düzen için rahatsız edici olmayacak mı? Peki onları ne yapacağız? 

O kadar da değil! Ne diyorlardı;  ''İfade özgürlüğünü savunuyoruz. Almanya ve AB'de politikacılar ve yetkililer tarafından ifade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik tüm girişimlere karşı mücadele edeceğiz!'' Eğer ifade özgürlüğü varsa nativ AB vatandaşları için bir sorun görünmüyor! Ayrıca; Kriminal olmayanlar için de sorun yok! Sosyal yardım alanlar da popolarını kaldırıp işe gitsinler bir zahmet! Bu arada artık GEZ ödemesinden de kurtuluyoruz!

O zaman ne yapalım, sıcak ballı sütümüzü içelim güzel günlerin rüyasını görmek için yatıp uyuyalım!