Ana Sayfa

berlinturkbanner

berlinturkbanner

Coşkun Kartal

Coşkun Kartal  |  BERLİN

YAZARIN TÜM YAZILARI

BERLİN - 1972 ''Berlin Duvarını Delen Kilise''

Ünlü Berlin Duvarı’nın boylu boyunca uzandığı Wedding Bernauer Strasse’nin en dip noktasında tarihi bir Evangelist (Protestan) kilisesi vardı.

1892’de, Prusya Kralı II.Wilhelmzamanında, başkent Berlin’in tam göbeğinde yapılan kilise iki dünya savaşı görmüş, hatta Berlin’i tam bir harabeye çeviren müttefik bombardımanlarına rağmen ayakta kalmıştı.

Kilise’nin kurulduğu ilçe, bugün bir anlamda Berlin’in göbeği demek olan  “Berlin Mitte “ diye anılıyor.

İsmi ironik biçimde Vesöhnungskirshe, yani “uzlaşma kilisesi” olan mabet, bu isimle alay eder gibi tam da Berlin Duvarının oluşturduğu sınırda kalmıştı.

Duvarın hizasındaki ön cephesi Batı tarafına bakıyor, binanın diğer bütün kısımları Doğu Berlin topraklarında kalıyordu.

Zaman zaman yürüyüş yaptığım caddede kimi zaman insanları “uzlaştırsın” diye yapıldığını düşündüren Kilisenin önüne kadar gider, artık dinsel faaliyet olmayan haline bakardım 

İzlenimlerime göre, kilise, yapılışındaki ''uzlaştırma” amacının tersine, aynı ulusun iki yakada kalmış, iki tarafına mensup insanlarını ayrı kılmak işlevi görüyordu.

Sivri bir kulesi olan yapının önünde ve içinde , bir zamanlar Kiliseye devam eden , ayin günleri orada sohbetler yapan sivil protestanlar yoktu artık!

Yalnızca arada bir, belki de gençlik günlerinde oralarda yaşadıkları canlılığı yad etmek isteyen yaşlı kadın ya da erkekler, çevrelerine bakına bakına ağır, sarsak adımlarla oralarda dolaşırlardı.

Bir keresinde yine oralarda dolaşırkenzaman zaman karşılaştığım oldukça yaşlı bir kadın selam verdi.

Selamına karşılık verince, kendiliğinden, söyleyecek çok sözü varmış da içinde biriktiriyormuş gibi konuşmaya başladı.

Eski günlerde bu kilisenin cemaatinin  kalabalık olduğunu , felaket günlerinde de – savaş günlerinden söz ediyordu- insanların buraya sığınabildiklerini söyledi.

(O anda aklıma, Berlin’de bir bombardıman hatırası olarak yıkık bırakılan, turistlerin görmeye gittiği ünlü Gedaechtnis Kirsche gelmişti.)

Bombardıman, aslında asker-sivil, kışla-mahalle, hastane-mabet dinlememişti!

Zaten, savaş yillarında, bir kent ağır bombardıman uçaklarıyla havadan bombalanırken askeri tesis-sivil yerleşim ayrımını yapacak teknoloji de de henüz yoktu.

Ayrıca, savaş sırasında Cenevre savaş hukukunun“sivillerin hedef alınmasını yasaklayan” maddeleri, ikinci dünya savaşısırasında henüz yürürlüğe girmemişti.

Uzlaşma kilisesinin ve oraya sığınanların isabet almaması bir yerde şanstan ibaretti!

Kadına, duvar yapıldıktan sonra kilise açık kalsa ayin için gelip giden olup olmayacağını sordum.

Burası tehlikeli, insanlar korkar gelmeye dedi ve yakınlarda bu kadar tehlikeli olmayan başka kiliseler olduğunu, isteyenlerin oraları tercih edebileceğinisöyledi.

Korkunun nedeni olarak doğu tarafından gelebileceğine inandığı saldırıları kastediyordu.

Kadını bir daha görmedim.

Aradan 12-13 yıl geçtikten sonra,  girişibatıya bakan binanın her yerine “sahip” olan Doğu’lu yöneticiler, çoktandır gidip geleni olmayan kilisenin tamamen işlevsiz kaldığına karar verdiler !

Binayı her tarafına yerleştirdikleri patlayıcılarla yıktılar.

Sonradan kilisenin sivri kubbesinin nasıl yerle bir olduğunu fotoğraflarda gördüm.

Tarih 1985’ti.

93 yaşındaki iki dünya savaşı geçirmiş, koca kenti enkaza çeviren saldırılardan kurtulmuş bina, dört yılcık daha dayanamadı.

Dayanıp 1989 Kasım ayına ulaşabilseydi, muhtemelen bugün de ayakta olacaktı.

Doğudan gelecek “tehlikelerden” endişe duyan insanlar  bütün korkularından sıyrılıp, yeni uzlaşma kilisesi cemaatini oluşturacaklardı..

Bugün, aynı yere o kiliseyi yad etmek için yapılmış bir Şapel ve müze var.

Adı da “Uzlaşma Şapeli!”

                         *         *         *

Ancak, o yılların Berlin’inde “tek tehlike” Doğu kesiminden gelecek olan değildi.

Kimi zaman metrodan inip eve giderken bazı caddelerin polis tarafından kesildiğini görürdük.

Bir inşaat ya da yol kazısında ortaya çıkan ikinci dünya savaşında atılıp patlamayan bir bombanın bulunması demekti bu.

Uzmanlar patlamamış bombayı etkisiz hale getirdikten sonra sokaklar açılır, insanların geçmesine izin verilirdi.

Muhtemelen benzer şeyler duvarın öte yakasındaki doğu kesiminde de yaşanırdı.

Çünkü, Nazi rejiminin son aylarındamüttefik ülke uçakları, o günkü  sınırın şu ya da bu tarafı diye ayrım yapmadan her yeri bombalamışlardı.

Nazilerin halkları katlederek dünyaya egemen olma hayalleri, sonunda bumeranggibi kendi ülkelerini ve insanlarını vurmuş, birbiriyle taban tabana zıt rejimlerle yönetilen, birbiriyle düşman, birbirini korkutmaya çalışan ve diğerinden korkan iki Alman devleti yaratmıştı.

Sonra duvar yıkıldı ve iki Almanya, insanlarının karşılıklı hoşnutsuzluklara karşın 1990 yılında birleşti.

Birleştiklerinde, ayrıldıkları zaman asla hayal edemeyecekleri yeni bir durumla karşılaştılar. Hayatlarında “Gastarbeiter” yani misafir işçi denilen başka ülkelerden gelme insan topluluğu vardı artık.

Üstelik, Batı Almanya’ya ilk geldikleri zamanki gibi artık misafir işçi vasıfları kalmamıştı. Çocukları o niteliği değiştirmişlerdi. İçlerinde artık iş adamları, işletme sahipleri, eğitimli akademik kadrolar, üniversiteliler, zenginleşmiş esnaflar, Almanca’yı şive yaparak bile konuşabilen tiyatro- sinema oyuncuları, federal ve eyalet parlamentolarına seçilebilen politikacılar vardı.